Göçmen sorununu kalıcı olarak çözeceğiz.
Dünya’daki toplam sığınmacı ve mülteci nüfusunun yüzde 14’üne ev sahipliği yapan Türkiye, bu alanda Dünya birincisi konumundadır. Kendi nüfusuna oranla da oldukça fazla sayıda göçmen ve sığınmacıya ev sahipliği yapan Türkiye’nin ekonomik ve sosyal açıdan bu yükü daha fazla kaldırabilmesi mümkün değildir. Suriye başta olmak üzere bölgemizdeki meşru hükümetlerle doğrudan temas kurarak yıllar süren emperyalist saldırılar neticesinde ülkelerinden koparılmış olan sığınmacıların insani koşullarda geri dönüşünün sağlanması için bu hükümetlerle birlikte çalışacak, geri dönüşün hızlanması için ilgili ülkelerle karşılıklı yararı esas alan iş birliklerine gideceğiz.
Sınır güvenliği ortadan kalkmış, Türkiye AB’nin sınır bekçisine dönüşmüştür. Karşı devrimci AKP iktidarı döneminde imzalanan Geri Kabul Anlaşması, Türkiye’ye yıllık birkaç milyar avro karşılığında AB’nin sınır bekçiliği işlevini yüklemektedir. Göçmenleri ucuz emek gücü, AB’ye karşı pazarlık unsuru ve gerek Türkiye gerekse Ortadoğu’ya yönelik gerici operasyonlar için insan kaynağı olarak gören gerici iktidarın Türkiye’nin güneyi ve doğusunda sınır kontrolünü fiilen sonlandırmasının sonucunda ülkemiz kontrolsüz göçle karşı karşıya kalmıştır. Bu durum, Türkiye’ye kaldıramayacağı sayıda göçmenin yanı sıra uyuşturucu kartellerinden cihatçı çetelere sayısız suç örgütünün de giriş yapmasına neden olmaktadır. Sınır güvenliğini yeniden sağlayacak, Türkiye’ye girişleri denetim altına alacağız. Türkiye’ye emperyalist AB’nin sınır bekçiliği rolünü dayatan Geri Kabul Anlaşması’nı feshedeceğiz.
Göçmen alımları ve entegrasyon süreçlerindeki denetimsizlik ve plansızlık, toplumsal barışı tehdit etmektedir. Türkiye’de ikamet eden göçmenlerin entegrasyonunda yaşanan tıkanıklıklar Türkiye’deki yaşama istenen koşullarda adapte olmalarını zorlaştırmakta ve bununla bağlantılı güvenlik tehditlerine yol açmaktadır. Göçmenlerin çok büyük çoğunluğunun dinci gericiliğin ve Taliban, IŞİD, El-Nusra, ÖSO gibi cihatçı çetelerin etkili olduğu ülkelerden geliyor olmaları, AKP’nin dinci gerici politikaları ile birleştiğinde Türkiye’yi bu gibi yapıların etkinlik sahasına dönüştürmüştür. Türkiye’nin laik birikimini içselleştirmeleri ve entegre olmaları için desteklenmemiş olan sığınmacıların bir bölümünün toplumun özgürlüğüne tehdit oluşturan dinci gerici unsurlar tarafından kapsanabildiği ve genel olarak suç için kullanılabildiği görülmektedir. Türkiye’de kalmaya devam edecek göçmenler için ulusal bir göç politikası oluşturacak, entegrasyonu ekonomik ve sosyal yönden destekleyecek, entegrasyonda insanca yaşama hakkını ve Cumhuriyet değerlerini esas alacağız.
Sığınmacıların çoğunluğunun maruz kaldığı yaşam koşulları insani değildir ve bu durum yurttaşlarımız açısından da tehdit oluşturmaktadır. Çalışma çağındaki milyonlarca sığınmacı iş piyasasına yasal yollardan katılmakta zorluk yaşamakta, bu nedenle kayıt dışı ve pek çok durumda asgari ücretin altındaki maaşlarla çalışmak ve sosyal yardımlarla geçinmek zorunda kalmaktadır. Milyonlarca sığınmacıya insanlık dışı yaşam koşullarını dayatan bu durum, gerek ortalama işçi ücretlerindeki düşüş gerekse kamu bütçesine getirdiği yük nedeniyle Türkiye işçi sınıfı açısından da olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Geri dönüş süreci devam ederken tüm sığınmacı ve göçmenlere, sonrasında ise yasalarla belirlenen şartları sağlayarak Türkiye’de kalmaya hak kazananlara çalışma hayatına insani koşullarda katılma olanağı sağlayacağız. Kaçak işçiliği ve çocuk işçiliğini sonlandıracağız.
Türkiye’nin göçmen krizinin kaynağı emperyalist-kapitalist sistemin yarattığı sorunlar ve bu sistemde Türkiye’ye biçilen roldür. Türkiye’deki sığınmacıların çok büyük çoğunluğunun kökeni olan Suriye, Irak ve Afganistan’ın emperyalizm tarafından on yıllarca hedef alınmış, işgallere ve askeri saldırganlıklara maruz kalmış ülkeler olması tesadüf değildir. Dünya’nın her yanında insanları kitleler halinde göçe zorlayan altüst oluşlar, emperyalist provokasyonların ürünü olmaktadır. Türkiye’nin güvenliğinin sağlanması ve dolayısıyla yeni göçmen akınlarıyla karşı karşıya kalmaması adına bölgede emperyalizmin etkisinin kırılması için mücadele edeceğiz. Suriye başta olmak üzere bölge ülkelerine yönelik saldırgan ve yayılmacı politikalara derhal son vereceğiz. Meşru hükümetlerin rızası dışında bu ülkelerde konuşlu olan askeri birlikleri geri çekecek, ilgili bölgelerin kontrolünü meşru hükümetlere devredeceğiz. NATO’dan çıkacak, bölgede ABD-AB emperyalizminin geriletilmesi için komşu ülkelerle birlikte çalışacağız.
NATO’nun genişleme politikası bölgeyi istikrarsızlaştırmakta, Türkiye için yeni güvenlik tehditleri yaratmaktadır. Şubat 2022’de başlayan Rusya-Ukrayna savaşı, savaş ve provokasyon örgütü NATO’nun Rusya’ya doğru genişleme politikasının sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu savaş bölgemizde tehlikeli bir askeri gerilime ek olarak enerjiden gıdaya pek çok alanda dünyanın geneli açısından da risk ve istikrarsızlık kaynağı olmuştur. Ukrayna krizinde bağımsız ve barıştan yana bir politika geliştireceğiz. Bölgede ABD’nin başını çektiği provokasyonlara alet olan ve geçtiğimiz yüzyılda büyük insanlık suçları işleyen Nazi artığı çetelerle iş tutmaktan geri durmayan AB’nin aksine askeri çatışmaların derhal sonlandırılması, insani krizlerin önlenmesi ve NATO’nun genişlemesinin durdurulması için mücadele edeceğiz.
Türkiye için göç, ülkemize gelenler üzerinden ele alınabilecek bir sorun olmanın yanı sıra yurt dışına giden yurttaşlarımızı merkeze alarak da tartışılması gereken bir konudur. İşsizlik ve gerici baskı, başta gençler olmak üzere okumuş insan gücümüzün çareyi ülkeden gitmekte bulmasına yol açmaktadır. Çoğunlukla emperyalist merkezlere yönelen yetişmiş insan göçü, Türkiye’nin kendi kaynakları ile kendi geleceğini kurmasının önündeki en büyük engellerden birisidir. Beyin göçünü durdurmak için geleceksizlik sorununu çözeceğiz. Tüm üniversite mezunlarına kendi alanlarında iş garantisi sağlayacak, bilimsel faaliyetlere yeterli kaynak ayıracak, gerici baskıyı sonlandırarak gençlerin özgürlük alanlarını büyüteceğiz. Yurttaşlarımızın ülkelerinden koparılmalarına izin vermeyeceğiz.