Türkiye’nin çok önemli sorunları var. Halkımızın yoksullaşması, göçmen sorunu ve tarikatların yarattığı kuşatma bunların başında geliyor. Bu sorunlara hiçbir odağın gerçekten çözüm üretme niyeti olmadığını gördüğümüz için aday çıkarmak istiyoruz. Bu sorunların çözümlerini topluma anlatmak ve toplumu çözüm için mücadeleye çağırmak istiyoruz. Adaylığımız bu anlamıyla Türkiye’nin emekçi halkının kendi sorunlarının çözümü için bizzat kendisini mücadeleye katmaya adaylıktır.
Hayır tam tersine. Bizim çözüm getirmek istediğimiz sorunların ortaya çıkmasında ve sürmesinde en büyük sorumluluk Erdoğan’a ait. Bu nedenle bizim adaylıkla ulaşabildiğimiz insanlar AKP’nin ve onun liderinin nasıl zararlar verdiğini, toplumun bu zararlardan kurtulmak için nasıl bir yol izlemesi gerektiğini görecek. Çalışmamızla ulaştığımız ve harekete geçirebildiğimiz hiç kimsenin Erdoğan’a oy vermeyeceğinden eminiz. Ayrıca iki turlu olan Cumhurbaşkanlığı seçim sistemi başka matematik hesaplarını da gereksiz kılıyor. Bizi doğru bulan ama Erdoğan’ın gitmesini de çok önemseyen birisi örneğin bizim için ilçe seçim kuruluna imza vererek seçime katılmamızı sağlar. İlk turda bize oy verir. Bir sürpriz olmaz da ikinci tura kalamazsak eğer, bu sefer de oyunu Erdoğan karşısında kullanabilir.
Seçim sonuçlarında adayımızın Cumhurbaşkanı seçilmesini beklemiyoruz. Ama orta ve uzun vadede kazanacağımızdan çok eminiz. Çünkü gerçek sorunlara gerçek yanıtlar üreten yalnızca biziz. Bu çalışmanın amacı da bu sorunların muhatabı olan insanları çözüm için birlikte mücadeleye kazanabilmek. Size ulaşabilmemiz bu anlamda çalışmanın en önemli kazanımı. Seçim sonrasına ilişkin sahte umutlar boşa çıktığında bu çalışma sayesinde kazandıklarımız ülkemizin geleceği için en büyük umut kaynağı olacak.
Kazanırsak ilk adımımız temel çözüm önerilerimizi halkımızın örgütlülüğüne ve seferberliğine dayanarak harekete geçirmek olacak. Yoksulluğu bitirmek için başta son 20 yılda peşkeş çekilenler olmak üzere tüm büyük üretim araçlarını kamulaştıracak ve bir ekonomik kalkınma hamlesi başlatacağız. Zaten yasalarımızda var olan devrim kanunlarını işletecek, tüm tarikatları dağıtacağız. Halkımızdan çaldıkları kaynakları geri alacağız. Türkiye’yi göçmen hapishanesi olmaktan kurtarmak için ilk adımda göç rotası olan Avrupa’ya kapıları açacak, uluslararası hukuka da aykırı olan “geri kabul anlaşması”nı yırtıp atacağız. Göçmen sorununu tamamen çözmek ve yeni göç dalgalarının önüne geçmek için Ortadoğu’da barışı tesis edeceğiz.
Adaylıkla amaçladığımıza ulaşırsak ya da adaylığı sürdürmenin bu amaca hizmet etmeyeceği bir aşamaya gelinirse adaylıktan çekiliriz. Biz Türkiye’nin gerçek sorunlarına gerçek çözümleri anlatmak ve bu çözümleri örgütlemek için aday olduk. Örneğin emeğin hakkını nasıl alacağını gerçekten gösteren, göçmen sorununu çocukça ele almadan çözüm yollarını anlatan, halkın başına bela olan tarikatları ve cemaatleri açıkça karşıya alan adaylık çalışması olarak yalnızca biz varız. Dahası bunları vaat olarak değil de toplumsal mücadelenin önüne hedef olarak koyuyor ve bizimle aynı hedefleri paylaşanları birlikte mücadeleye davet ediyoruz. Bu görevleri bir başkası daha üstlenirse elbette onunla birlikte olur, gerekirse kendi adayımızı geri çekeriz.
Bu beklentiye ne yazık ki hak veremiyoruz. İktidarın seçimi kazanmasının herhangi bir ferahlık yaratmayacağı zaten ortada. Muhalefet ise ülkemizin kaynaklarını birer birer satan Babacan’la, bölgeyi savaş alanına çevirerek göçmen sorunu ile ülkemizi tanıştıran Davutoğlu ile, 6 yaşında çocuk istismarını dahi savunabilecek tarikat sevici Karamollaoğlu ve faili meçhullerle bilinen dönemin içişleri bakanı Akşener ile birlikte şekilleniyor. Siyasetlerinin referansı olarak 2002 yılının AKP’sini görüyorlar. O dönemin AKP’si nasıl demokrasi getirmedi ise buradan da beklentiye girmeyi gerçekçi bulmuyoruz. Türkiye nefes alacaksa, sorunların muhatabı olan kesimlerin doğrudan örgütlü mücadelesi ile alacak. Biz bu mücadeleyi büyütmek için bu sorunları hemen şimdi tartışmayı önemsiyoruz.
Sosyalist aday çalışmasının temelleri, halkın gerçek sorunları ve onlara önerdiğimiz gerçek çözümler üzerinden şekillendi. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bu sorunların merkeze alınması ve çözüm önerileri konusunda ortaklaştığımız herkesle birlikte yürümeye hazırız.
Biz her zaman doğru olduğunu düşündüğümüz fikrin güçlenmesini ve örgütlenmesini önemsiyoruz. Bu nedenle ilk tura, kendi adayımızın olacağı yere odaklanmaya çalışıyoruz. Ancak yine de yanıtlayalım. İhtimalin oldukça düşük olduğunun farkındayız ama bir ikinci tur olursa öncelikle kendi adayımızın yer almasını isteriz. Bu olduğu durumda bir de Erdoğan’ın önden elenmiş olmasını, muhalefetin adayına karşı fikirlerimizi anlatmayı tercih ederiz. Elbette gerçekçi beklentinin adayımızın ilk turda elenmesi olduğunun farkındayız. Bu durumda bizim destekçilerimizin Erdoğan’a oy vermeyeceğinden eminiz. Hatta çoğunluğu karşı adaya verecektir. Erdoğan’ın ve AKP’nin ülkemize yaptıklarını düşününce bunda özel bir sakınca görmüyoruz. Ancak biz, halkın sorunlarının kaynağı olan mevcut düzeni sürdürecek olan kimseye kefil olamaz, doğrudan destek çağrısı yapamayız. Adayımız ikinci tura kalmasa da fikirlerimizi savunmaya, halkı örgütlü mücadeleye çağırmaya devam edeceğiz. Bunun Erdoğan’a ve AKP’ye karşı gücümüz ölçüsünde etkili bir mücadele anlamına geleceğini düşünüyoruz.
Açıkçası ilgilenmiyoruz. Çünkü altılı masa ya da millet ittifakı olarak bilinen düzen muhalefetinin halkın gerçek sorunlarına hiçbir çözüm önermediğini, AKP’nin bugüne kadar yaptıklarını başka bir biçimde devam ettirmeyi hedeflediğini görüyoruz. Bunun hangi adayla olacağı bizim açımızdan bir teferruat. Biz, kim aday olursa olsun ve hatta kim seçilirse seçilsin emekçi halkın seçimlerden güçlenerek çıkabilmesi için doğru bir hattı örgütlemeye ve güçlendirmeye odaklanıyoruz.
Erdoğan, tüm baskıcı yöntemlerine karşın özellikle kendi ittifak unsurlarına karşı gücünü seçimlerden alıyor. Bu nedenle kaybedeceğinden kesinlikle emin olmadığı sürece böyle bir yola girmesini beklemiyoruz. Yine de böyle bir olasılığın gerçekleşmesi durumda adaylık çalışmamız seçme ve seçilme hakkının korunması için bir seferberliğe dönüşmekle yükümlüdür. Halkın bu mücadelede bizimle aktif bir biçimde yer alacağını düşünüyoruz.
Oyları bölmüyoruz. Yoksulluğu bitirecek kamucu ve eşitlikçi başka bir çözüm öneren aday yok. Göçmen sorununu gerçekçi bir biçimde çözüme bağlamayı öneren hiçbir aday yok. Tarikatların ve cemaatlerin üstüne kararlılıkla gidebilecek tek aday, sosyalist aday. Bu savunduklarımızın halkımızın gerçek çıkarlarını gösterdiğini düşünüyoruz. Bu anlamıyla benzer bir çıkış olduğu takdirde elbette ortaklaşmaktan kaçınmayız. Ancak soru Erdoğan karşısında herkesin birleşmesine yönelik bir çağrı ise biz böyle bir zorunluluk olduğunu, mevcut durumun farklı önermeleri aynılaştırdığını düşünmüyoruz. Ayrıca iki turlu bir cumhurbaşkanlığı sisteminde bizi haklı bulmasına karşın Erdoğan’ın gitmesini çok önemseyen bir yurttaş da ikinci turda Erdoğan’ın karşısındaki adaya oy verebilir.
Düzene bağlı olduğu için beklentilerin aksine 20 yıldır AKP’ye karşı halkın çıkarlarını savunamayan CHP, MHP’den ne farkı olduğunu bilmediğimiz İYİP, en az AKP kadar yobaz SP, AKP’nin kanlı Ortadoğu politikasının mimarının yönettiği GP, ekonomik yıkımın ve yağmanın başındakilerin kurduğu DEVAP ve varlığının ne anlama geldiğini bile kimsenin bilmediği DP’nin gerçek hiçbir sorunu çözme niyetinin ve becerisinin olmadığını düşünüyoruz. Buranın halk nezdinde önem görmesinin tek sebebi, Erdoğan’a karşı bir güç ifade etmeleri. Ancak bu güçler, Erdoğan’ın ve AKP’nin gerçekleştirdiği karşı-devrimci dönüşümü korumayı öncelik olarak gördüğü için şimdiye kadar AKP’den kurtulamamamızın da nedeni konumundalar. Oysa halkın gerçek çözümlere ihtiyacı var. Bizim adayımızın destek görmesi yalnızca AKP’den kurtulmayı önemseyenler için bile daha faydalı olacaktır. Çünkü bizim vereceğimiz mücadele AKP’ye geri adımlar attırabilir ve onun çözülmesini hızlandırabilir.
HDP, iktidarın hukuksuz saldırılarına uğramakla birlikte esasında onun çizdiği rotanın çok da dışında bir şey önermiyor. Laiklik konusunda iktidarın bugüne kadar çizdiği çerçevenin dışına çıkmıyor. Yaşadığımız krizin sorumlusu olan ve AKP tarafından korunan sermaye düzenini hiçbir biçimde karşıya almıyor. Ülkemizin bağımlılığını sona erdirmek için emperyalizme karşı verilen mücadeleyi önemsemiyor, tam tersine Avrupa Birliği’ni bir rota olarak görüyor. Dolayısıyla HDP başka şeyler söylerken, halkımızın yaşadığı gerçek sorunlara sosyalist aday ve onun çalışmasını yürütenler bambaşka çözümler öneriyorlar.
Evet, oldukça zor. Özellikle imza verecek olanların belirlenen günlerde ve bizzat ilçe seçim kurullarına giderek imza vermek zorunda olması, her konuda kullanılan e-devlet yönteminin bu konuda kullanılmaması işimizi daha da zorlaştırıyor. Ancak sosyalist adayın bahsettiği sorunları yaşayan ve çözüm önerilerini doğru bulacak milyonlarca yurttaşımızın olduğunu da biliyoruz. Yani bizim için asıl mesele, konunun muhataplarına ulaşabilmek ve onları harekete geçirebilmek. Dolayısıyla bizim gerekli imzaya ulaşmamızın önündeki en büyük engel çalışmayı yürüten kişi sayısı ve çalışmanın yaygınlığı. Bu nedenle gönüllü olmak isteyen herkesin katkısını almaya açığız. Tüm yurttaşlarımızı adaylık çalışmasının aktif bir parçası olmaya çağırıyoruz.
Biz böyle düşünmüyoruz. Hangi adayın kazanacağı, hangi turun daha kolay kazanılabileceği gibi tartışmaları özel olarak yanlış buluyoruz. Yaşanacak koşullar ile ilgili doğrulanması mümkün olmayan tahminler üzerinden hareket edemeyiz. Örneğin benzer bir mantıkla ve iddianın tersini kanıtlar şekilde, iktidarın ekonomiyi dış kaynakla yüzdürdüğü ve bir tür seçim ekonomisi uyguladığı açıkken ikinci tura kadar bu işi sürdüremeyebileceği ve o yüzden de seçimleri erkene almaya çalıştığı da söylenebilir. Bu durumda aynı mantığa göre Erdoğan bizim sayemizde kaybetmiş olur. Ama tekrarlayalım, biz bu mantıkla destek istemiyoruz. Herkesi ülkenin gerçek sorunlarına yönelik gerçek çözümler için mücadeleye davet ediyoruz. Bugün AKP’de temsil edilen bu karanlıktan bizi kurtaracak olan gerçek yol budur.
Sosyalist aday çalışması adayın kimliği ile ilgili bir durum değil. Biz halkımızın yaşadığı sorunların seçim döneminde konuşulmasının ve onların gerçekten çözümünün tartışılmasını istiyoruz. Bunun için de Cumhurbaşkanlığı’na aday oluyoruz. Çünkü mevcut adaylar ya sorunların büsbütün üzerini örtüyor ya da olmayacak şeyler söyleyerek sahte çözümler ile halkı oyalıyor. Yoksulluğu bitirecek kamucu politikaları önüne koyan, göçmen sorununu kalıcı olarak bitirecek yolu gösteren, tarikatlara nefes aldırmayacağını açıktan ilan eden bir adaya ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Daha da önemlisi, halkın bunları kendi mücadelesi ile elde edebileceğini bilen ve bunun için örgütlenmeyi geliştirmeyi önüne koyan bir aday olmazsa olmaz. Sosyalist aday işte bu yüzden gerekli.
Bizim tavrımız halktan çok da farklı değil. Yakın zamanda yayımlanan anketlerin sonuçlarına göre tarikatlara desteğin yalnızca %5 seviyesinde olduğu, toplumun %85’inin bu yapılardan doğrudan rahatsız olduğu ve %70’inin tarikatların siyasetle ilişkisini tehlikeli bulduğu belirtiliyor. Tam tersine sorulması gereken neden bizim dışımızda hiçbir adayın cemaatleri ve tarikatları doğrudan hedef almadığı olmalı. Bizce tarikatlar; siyasetle kurdukları ilişkiler, holdingleşen iktisadi durumları ve emekçilerde yarattığı etki nedeniyle bu karanlık düzenin vazgeçilmez bir unsuru. Bu düzeni korumak isteyenler işte bu yüzden tarikatları hedef almıyor, gerekçe olarak ise halkın korkacağını söylüyorlar. Hayır, halk korkmuyor. Halk tam aksine tarikatlardan kurtulmak istiyor.
Halkımız laiklik istiyor. Tarikatları kendileri dışında açıkça ve doğrudan savunabilen neredeyse hiç kimse yok. İmam Hatip okulları AKP’nin zorlamalarının ve teşviklerinin olmadığı durumlarda bomboş kalıyor. Hangi inanca sahip olursa olsun kadınlar dincilerin kendilerine biçtiği ikinci sınıf insan rolünü reddediyor. Hangi kökenden gelirse gelsin gençler, gericilerin zırvalarına kulak asmıyor. Türkiye laikliği arıyor. Öte yandan her türlü kirli ilişki, sömürü, suç ve ihanet; uzun zamandır dini kılıfların arkasına gizlenmeye çalışılıyor. Toplumsal taleplere yaslanarak büyütülecek bir laiklik mücadelesi gerçeği halkın önüne sermek ve onu değiştirmek için en önemli araçlardan bir tanesi.
Biz eşit yurttaşlığı merkeze alan bir yaklaşımın ülkemizin şimdiki ve olası kimlik sorunları için bir anahtar olduğunu düşünüyoruz. Kürt sorunu da bundan farklı değil. Türkiye’nin içinde yaşayan hiçbir yurttaşımızın kimliği nedeniyle ayrımcılığa uğramadığı, ayrımcılık üretmenin ise yasak sayıldığı bir yola girmesini savunuyoruz. Bunun sağlanabilmesi ise basit yasal değişikliklerden ya da soyut bir hoşgörü kültüründen öte bir mücadele sürecinin ürünü olabilir. Farklı kimliklere sahip yurttaşlarımızın, ayrı ayrı kimlik mücadeleleri yerine, toplumun ortak sorunlarını kesen bir kavgaya girmesinin bu anlamda eşitleyici ve birleştirici bir etkisi olacaktır. O nedenle, Türklerin ve Kürtlerin emekleri için, ülkenin bağımsızlığı için ve laiklik için verdiği mücadelesini ve bu mücadelede elde edilebilecek kazanımları merkeze alıyoruz.
Türkiye’de kadınların yaşadığı en büyük sorunlar eşitsizlik, sömürü, şiddet ve gericiliktir. Sosyalist aday çağrısının önerdiği çözümler kadın erkek eşitliğine, sömürünün son bulmasına ve laikliğe dayanmaktadır. Bu anlamıyla kadınların mücadelesi ile bağlantılıdır. Ancak diğerlerinin aksine sosyalist aday çalışması, vaatleri değil sorunları ve çözüm önerilerini öne çıkartmakta; kadınlar dahil yurttaşlarımızın tümünün kurtuluşunun ortak bir mücadelenin eseri olacağını vurgulamaktadır.
Hem ülkemizde hem de Dünya’da hâkim olan sistem yalnızca kârlılığı merkeze alan kapitalizmdir. Türkiye’nin doğası yerli sermaye ve uluslararası tekeller tarafından yağmalanmaktadır. Yaşanan yıkımı tersine çevirmenin ilk adımı üretim sürecini kamulaştırmak ve planlı bir ekonomiye geçiştir. Planlı bir ekonomi sayesinde doğal varlıklarımız emekçi halkın çıkarları doğrultusunda ve doğayı koruma sorumluluğu ile değerlendirilebilir.
Planlı ekonomi en verimli ekonomik temeli oluşturur. Bugün uygulanan piyasa anarşisi birçok alanda gereksiz üretime, emeğin boşa harcanmasına ve kamu kaynaklarının yağmalanmasına neden oluyor. Yine de yoğun bir emek sömürüsü olduğu için özel işletmeler kâr elde edebiliyor. Kamu kuruluşlarında emekçilerin daha iyi şartlarda çalışabiliyor olması ise planlı bir ekonomi ile mümkün olur. Yani ekonomide artan verimliliğin ve sömürüden kurtuluşun çalışanların sosyal haklarına katkı sağlamasını savunuyoruz. Bugün verimsizliğe örnek gösterilen devlet işletmeleri ise hem özelleştirme öncesi bilerek soyulan yerler hem de piyasa ekonomisinin parçası olduğu için planlı ekonominin verimliliğinden yararlanamayan kuruluşlar. Tüm bu dezavantajlarına rağmen kapitalist Türkiye’de bile özelleştirmeler ülkenin sanayisinin ve tarımının geriye gitmesine ve halkın en temel tüketim maddelerine ulaşmasının zorlaşmasına neden oldu. Kamulaştırma bu süreci tersine çevirmenin ilk adımı olacak.
Aksine, bir patronun ya da sermaye grubunun yanında çalışan nüfusun sayısı her geçen gün artmaya devam ediyor. Farklı meslekleri icra eden, çeşitli sektörlere dağılmış kafa ve kol işçileri her gün hayatı yeniden üretiyor. Bunun karşılığında ise daha fazla yoksulluğa gömülüyor. Türkiye’de her geçen yıl emeğin toplam üretimden aldığı pay bir önceki yıla göre düşüyor. Hiçbir işe yaramayan ve çalışmayan sermaye sahipleri zenginleşirken neredeyse çalışmak dışında bir hayatı kalmamış milyonlar yoksullaşıyor. İşçi sınıfı konusu ve işçilerin iktidarına duyulan ihtiyaç bu nedenle yok olmak bir yana ülkemiz için tek çıkış yolu haline geldi.
Öncelikle göçmen sorununun gerçek bir sorun olduğunu, herhangi bir ülkeye yaşanan kontrolsüz göçün öncelikle göç alan ülkenin patronlarının o ülkenin işçi sınıfına karşı kullanılacağını bilmemiz gerekiyor. Bu durumdan zarar gören yurttaşlara sorunun çözümü anlatılmaz ve sorunun çözümü için mücadele edilmez ise yine sermaye yanlısı siyasetçilerin ırkçılığı körükleyeceği açıktır. O yüzden ırkçılığı sorunun kaynağı değil, hastalığın bir semptomu olarak görmek gerek. Hastalığı kökünden kurutmak, yani göçmen sorununu çözmek için mücadeleyi yükselteceğiz. Dahası Türkiye’deki göçmen nüfusun devasa oranı, yaşadığımız göçün kontrolsüzlüğü ve içinde bulunduğumuz ekonomik kriz ortamı düşünüldüğünde; özellikle Avrupa ile kıyasla ırkçı tepkilerin görece cılız kaldığını, halkımızın gerçekçi çözüm önerilerini dinlemeye son derece açık olduğunu görüyoruz.
Türkiye zaten NATO ve onun lideri olan ABD’nin fiili işgali altındadır. Ülkemizin iktisadi sistemi doğrudan ABD bankacılık sistemine bağlıdır. Siyaset düzlemi AB ve ABD’nin oyun alanına dönüşmüştür. Ülkenin dört bir yanındaki üsler doğrudan Amerikan kontrolündedir. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), NATO uyumu kapsamında ABD çıkarlarına uygun olarak dizayn edilmiştir. Zamanaşımına uğradığı için ortaya dökülen veya çeşitli dönemlerde sızan CIA ve Pentagon belgeleri ülkemizin nasıl bir cenderenin içerisinde yer aldığını tekrar tekrar kanıtlamaktadır. NATO’dan çıkmak işgal edilmek değil, işgale karşı koymaktır. Türkiye’nin emekçi halkının tıpkı 1919’da olduğu gibi bu mücadeleden de zaferle çıkacağına inanıyoruz.
Toplumun tamamı için birçok şeyin değişmesine yönelik beklentinin en yüksek olduğu dönem seçim süreçleri. Bu süreçlerde halk sorunlarının tartışılmasını ve çözüm önerilerini bekliyor. Ancak seçimlerde şimdiye kadar hâkim olan düzen siyasetçileri bu beklentiyi istismar ederek sorunların üzerini örttü ve halkın çıkarlarına aykırı politikaları pazarlayarak kendi ceplerini dolduruyorlar. Bugün seçimlerden beklentisi olmayan bir kesimi haklı çıkaran da bu siyaset profesyonelleri. Ancak sosyalist aday tam tersine hem gerçek çözüm önerilerini savunuyor hem de ihtiyaç duyulan değişimin yalnızca seçimle oy vermekle gerçekleşemeyeceğini, aktif bir mücadelenin ihtiyaç olduğunu vurguluyor. Halkı, kendi çıkarları için mücadele etmeye ve örgütlenmeye çağırıyor. Bu nedenle seçimlerde sosyalist adaya verilecek destek ve seçim sonrasına taşınacak mücadele kararlılığı seçimleri bir şeyleri değiştirmenin gerçek bir aracı haline getirmenin en etkili yolu.
Sosyalist adaylık çalışması, henüz adayı duyurmadan başladı. Yurttaş imzaları ile duyuruya başlamayı özellikle tercih ettik. Çünkü bir kişinin ülkenin sorunlarını çözemeyeceğinin farkındayız. Adaydan önce çözüm önerilerimizin ve politikalarımızın tartışılmasını, öne çıkmasını istiyoruz. Ancak mevcut seçim sistemi yetkiyi tek bir makama veriyor ve ülkeyi yönetmeye dair iddianızı göstermenin yolu bu makama aday göstermekten geçiyor. Bu nedenle bir süre sonra adayımızı ve içinde adayımızın da yer aldığı kolektif bir çalışma ile öne çıkacak düzenleyici ekibimizi açıklamak için çalışmalar yürütüyoruz.
Önerilerimizi destekleyen tüm yurttaşlarımız çalışmamızın doğal destekçileri. Çağrı metnimizin altında imzası olan emekçiler, kadınlar, gençler, öğrenciler, aydınlar, devrimciler, yurtseverler, sosyalistler, cumhuriyetçiler, ilericiler; kısacası ülkemizin aydınlık geleceği için birlikte mücadele kararlılığını paylaştığımız herkes sosyalist adaylık çalışmasının omurgasını oluşturuyor. Sosyalist adayın seçim kampanyası için gereken tüm mali kaynaklar yine gönüllülük esasına göre bu mücadeleyi yürütenler tarafından karşılanıyor.
Öncelikle iletişim adreslerimiz üzerinden bize ulaşmalısınız. Ardından bulunduğunuz yerde gerçekleştirilen alan faaliyetlerine doğrudan katılabilir, ilinizde ya da ilçenizde çalışma henüz başlamadı ise başlatmak için öncü olmayı talep edebilirsiniz. İnternet üzerinden yürüttüğümüz propaganda faaliyetlerimiz için teknik destek verebilirsiniz. Tamamen gönüllülük esası ile yürüttüğümüz çalışmanın giderleri için maddi destekte bulunabilirsiniz. Ya da yalnızca adaylık başvurusunun ardından en yakın ilçe seçim kuruluna giderek imza vereceğinizi taahhüt edebilir, çevrenize sosyalist adayı anlatabilirsiniz.